Skip to main content

Üniversite yıllarında başladığı gazetecilik kariyerini geleneksel medya ve televizyonda devam ettirip, uzun yılların ardından dijital gazeteciliğe geçen isimlerden biri Aysu Mola… Yaşadığı bu sürece dair “iyi ki” lerini ve hikayesini Manşetteyiz için anlattı.

Sizi televizyon sektöründe gazeteci, yayıncı olarak biliyoruz ama özelinde sizinle alakalı çok bilgi bulamadık. Biraz kendinizden bahseder misiniz?

Danimarka doğumluyum. Gurbetçi bir ailenin çocuğu olarak küçük bir İskandinav adasında dünyaya geldim. Türkiye ile hep bir bağımız vardı. Her tatilde, ilk fırsatta memlekete gelirdik. Hatta ben çocukken bir dönem İzmir’e yerleştik, sonra geri Danimarka’ya döndük.

Gurbetçi olmanıza rağmen Türkçe’niz gayet akıcı ve düzgün. İzmir’de olduğunuz dönem mi buna etkili oldu?

İlkokul çağlarındaydım İzmir’deyken. Aslında ailemin bunda etkisi daha fazla. Annem ve babam çocukluğumuzdan bu yana evde bizimle Türkçe konuştu. Dil konusunda hassas ve özenliler. 

Kaç dil biliyorsunuz?

Türkçe de sayılıyor mu (gülüşmeler…)

Tabii, onun dışında…

Danimarkaca ya da Danca, İsveç ve Norveç dillerine yakın bir dil. Eğitim dilim Almanca ve İngilizce… Şu sıralar Fransızcaya merak saldım. Hatta bunun için geçtiğimiz yaz 6 ay Fransa’da kaldım.

Faydalı oldu mu?

Kültürü tanımak açısından evet, ancak Fransızlar bu konuda biraz daha ketum. İngilizce bir şey sorduğunuzda dahi cevap vermiyorlar.

Anladığım kadarıyla farklı kültürleri tanımayı ve gezmeyi seviyorsunuz bu mesleğinize katkı sağlıyor mu?

Elbette, iletişimin her alanında çalışanlar olarak farklı kültürlerden insanlarla temas etmek bakış açınızı, yorumunuzu elbette ki etkiliyor.

Tesadüflere değil tevafuklara inanan bir insanım.

Peki bu kadar farklı ülke gezip neden Türkiye’de çalışmaya karar verdiniz?

Biraz kader… Tesadüflere değil tevafuklara inanan bir insanım. İstanbul’a gelmemde tamamen böyle… Üniversite yıllarında Kopenhag’ta İklim Zirvesinde görevli öğrenci olarak çalışırken, dönemin İBB Belediye Başkanı olan rahmetli Kadir Topbaş ile tanışma fırsatım olmuştu. İstanbul’a davet etti beni. O dönem Başbakan olan sayın Recep Tayyip Erdoğan ile de tanışmıştım. Bahsettiğim yıl 2011-2012 yılları… Okulu bitirince onlara söz verdim, beyin göçü olarak İngiltere’den geldim. Bazen girişken olmanın avantajları olabiliyor tabi…

Türkiye’de, medya sektöründe kadın olarak çalışmak hiç avantajlı değil…

Kendinizi hep avantajlı mı görüyorsunuz?

Her konuda değil. İstanbul’a ilk geldiğim yıl çok zordu mesela… Tatile gelmeye benzemiyormuş. Hele ki Türkiye’de, medya sektöründe kadın olarak çalışmak hiç avantajlı değil, aksine daha mücadeleci ve savaşçı ruh olmak gerekiyor. Sizce de öyle değil mi bu sektör?

Özellikle Televizyon dünyası bu konuda acımasız… Geri dönecek olursak ilk Turkuvaz Medya’da çalıştınız. Ne gibi zorluklarını gördünüz?

Okulu bitirip döndüğümde ATV’nin haber kanalı kuruluyor dediler. İsmi dahi yeni yeni şekilleniyordu. A Haber o dönem televizyonculuğu öğrendiğim mecra oldu. Yıl 2013 sonlarıydı… Tabi benim dönemimde en şaşalı yıllarıydı. Birçok kanalın en iyi haber editörleri, müdürleri, sunucuları kanalda toplanmıştı. Bu yönden şanslıydım. İşin mutfağında çok şey öğrendim. Sonra ATV Haber, A News hatta ara ara A Spor’a bile yayın yapıyorduk. Muhabirlik, uzman muhabirlik, programlar, belgeseller derken 8 yılın sonunda kanaldan ayrılmaya karar verdim.

Yerinde saymayı seven biri değilim.

Çok uzun bir zaman… Ayrılık zor olmadı mı?

Yerinde saymayı seven biri değilim. İstikrarlıyım ama haksızlığa gelemem. Televizyon sektörü çok acımasız bu anlamda… O dönem istihbarat şefimiz başka bir kanala geçmişti. Kanalda art arda ayrılıklar yaşanıyordu ve artık ilk kurulduğu yıllardaki heyecan ve özveriyi ben de hissetmiyordum.  Kalp atışlarına benzetiyorum bunu, aynı nabızda sabit gidiyordu her şey ve hayatımda artık bir değişikliğe ihtiyacım vardı. Duygusal değil mantıksal bir kararla yön değiştirdim. Bu konuda belki ilk defa bu kadar samimi konuşuyorum, ancak kişilerin hatalarını kuruma da bağlamamak gerekir tabii.

Sonrasında?

Haber Global’de çalışmaya başladım. Yine aynı şeyi yapıp farklı sonuçlar beklemek zorunda kalmışım meğer… Artık daha da özgürleşmeliyim dedim ve uzun süredir aklımda olan dijital gazeteciliğe doğru evrilmeye başladım. Savunma sanayi ile ilgili bir haber sitesi kurduk. O sitenin haber müdürlüğünü yaptım, aynı zamanda kadromuza yeni mezun bir çok arkadaşımızı dahil ettik. Şimdi onlara emanet. O site de şimdi uçtu… Derken, farklı dijital mecralarda program yapmaya başladım.. Bu fikir aklımda hep vardı ancak kurumsal bir yerde çalışırken mümkün değil.

Televizyon dünyası da içindeyken kopamadığınız toksik ilişki gibi…

Hiç geleneksel medyada dijital gazeteciliğe geçtiğiniz için pişmanlık duydunuz mu?

Hani yaşam koçları der ya, “Uzun yaşamanın sırrı toksik insanlardan uzak durmak” diye… İşte televizyon dünyası da içindeyken kopamadığınız toksik ilişki gibi… Sizdeki hasarı o mecradan uzaklaşınca anlıyorsunuz. Dijital gazetecilik sabah ormanda yürüyüş yapmak gibi, temiz hava sahası… Nefes aldığınız… Bol oksijenli…

Gazetecilik kopması mümkün bir meslek değil.

“İyi ki” diyorsunuz o zaman?

Tabii, gazetecilik kopması mümkün bir meslek değil. Ömür boyunca o heyecan sürecek. İnsanlara bildiğini aktarmak ve duyurmak, paylaşmak çok güzel bir şey… Dijital gazeteciliği riskli bir başlangıçtı kabul ediyorum. Ancak geleneksel medyadan dijital medyaya geçen gazeteciler arasındayım ve bugün çok da mutluyum. Aslında sosyal mecralarda Instagram gibi hep aktiftim, hatta Twitter’ı ilk açıldığında kullananlardan biriydim. Geleneksel medyada çalışmaya başlayınca o hesabımı kapatmak zorunda kalmıştım. Kanallar personelin sosyal medya kullanımına çok sıcak bakmıyor. Dijital medyanın yayılmaya başladığı yıllarda YouTube kanalı açmayı da düşünüyordum. Fakat Türkiye’nin en büyük medya gruplarından birinde  çalışırken bunu yapmamız hem etik değil, hem de izin verilmiyordu. Bu isteğimi hep ertelemiştim. Dediğim gibi risk almayı severim. Şu anda da YouTube kanalım iyi gidiyor.

Her insan biraz da kendi şansını kendi belirler.

Türkiye’de sayısız iletişim mezunu var. Ve çoğu işsiz…

Konu memur olmak veya sektörel çalışmaksa, evet doğrudur, ancak her insan biraz da kendi şansını kendi belirler. Dijital gazetecilik bunun için çok önemli. Eğer o ilham ve istek varsa, çalışan her yerde ve her şekilde parlar.

Sizde biraz savaşçı ruhu var anladığım kadarıyla, kolay pes etmiyorsunuz…

Evet, aklıma koyduysam yaparım, biraz inat da var sanırım… 

Sosyal medya hesaplarınıza baktığımızda çok yönlü bir Aysu Mola görüyorum. Biraz sanki dışarıdan bakılınca soğuk, tanıdıkça aslında öyle olmayan biri…

İşim gereği olsa gerek… Ancak arkadaş ortamlarımda tam tersi, ortamı şenlendiren kişiyimdir.

Bir batılı gözüyle Türkiye’yi Avrupa’ya anlatacağım.

Aklınızda daha ne gibi projeler var çok merak ediyorum?

İskandinav kültürünü iyi tanıyan biri olarak, Türkiye sentezli Avrupa bağlamında projeler yapmayı düşünüyorum. Türkiye’nin sadece yurtdışına çalışmaya gelen Türklerden ibaret olduğu algılarını yıkmak gerekiyor. Ülkemiz rengarenk kültürü ve insanıyla çeşitli bir toplum. Bunu dışarıya daha doğru tanıtmak gerek. Bir batılı gözüyle Türkiye’yi Avrupa’ya, bir Türk olarak da Avrupa’yı kendi ülkemde sentezlemek, düşünce tarzını göstermek çalışıyorum.

Aşka inanan biri değilim.

Bu kadar yoğun çalışma temposunda aşka yer var mı?

Aşka inanan biri değilim. Sevgi ve sevilmeye evet! Aynı ruh eşini bulmak, seni anlayan, aynı duygularla aynı hissedebilmek biraz kısmet sanırım… Olursa ilk size söyleyeceğim.

İstanbul gibiyim aslında bir gün güneş açıp ertesi gün fırtınalar kopabiliyor içimde.

Kendinizi nasıl motive ediyorsunuz? Hep böyle enerjik misiniz?

Bu mümkün mü? Genelde yüksek enerjide olduğumu söyler çevrem, ancak insanız, hepimiz gibi benim de takıldığım, üzüldüğüm anlar oluyor elbette. Genelde kendi içimde çözmeye çalışıyorum. Bu konuda çok paylaşımcı değilim açıkçası. İstanbul gibiyim aslında bir gün güneş açıp ertesi gün fırtınalar kopabiliyor içimde… Ama kendimi teselli etmeyi biliyorum sanırım.. Moralim bozuksa, kendimi ümitsiz hissediyorsam, o an aklıma hep şu ayet geliyor.. “Hiç kimse kendisi için gizlenen müjde ve mutluluğu bilemez.” (Secde,17) Akışta kalmak ve odağımı değiştirmeye çalışmak… Be in flow…

Leave a Reply