Skip to main content

Çektiği videolarla kısa sürede tanındı ve kadınlar tarafından çok sevildi. Erkekleri, sırtlanlar ve alfalar olarak kategorize ederken, ‘Papatyalarım’ dediği kadınlara sırtlanlara karşı kalkan oluşturma tüyolarını verdi. Siyaset bilimi okumuş ama erkek kafa yapısını anlatmak için ilişki koçluğu eğitimi almış. 12 yıldır başarılı bir şekilde İlişki Koçluğu yapan Adil Yıldırım’ım ünü ülke sınırlarını da aştı. Kitapları satış rekorları kırıyor. Sosyal medya kanalları için çektiği videolar ile ilişki koçluğuna yeni bir bakış açısı kazandıran Yıldırım, şimdilerde ‘Adil Yıldırım ile İtiraf Show’un turne heyecanını yaşıyor. Manşetteyiz Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Şükriye Özgül’e konuşan başarılı yazar, çok samimi itiraflarda bulundu.

İşte o röportajdan öne çıkan satırbaşları…

-Feministlerden tehdit alıyorum.

– Nesiller gittikçe kadınlar daha da maskülenleşecek, erkekler daha ezilen taraf olacak.

– Erkekler şu anda ilişkiden kaçıyor, daha da kaçacak.

– Kadınların yüzde 92’si erkeklere karşı nefret içinde! Bunun sebebi de baba travması.

– Çok fazla akraba ilişkisi var.

-Türkiye ataerkil değil, anaerkil bir toplum!

-Milenyumun insanlığa yaptığı bir şaka sosyal medya! 

-Cinsellik bir enerji alışverişidir.

-Benim için birinci sırada Allah aşkı gelir.

Türkiye’de kadınlar tarafından acayip sevilen bir ilişki koçusunuz. Çok ciddi bir kadın hayran kitleniz var. Söylediklerinize de ciddi anlamda güveniyorlar. Bu süreç nasıl gelişti?

Ben esasında siyaset mezunuyum. Kadınların genelde erkekleri anlayamadıkları için bundan zarar gördüklerini gördüm. “Neden beni sevmiyor, neden beni anlamıyor, neden benim kadar duygusallaşamıyor?” diyor kadın. Bu benim uzun yıllardır yaptığım bir gözlemdi. Birinin, ”Erkekler nasıl düşünüyor, erkek kafa yapısı nasıldır?” sorularının cevabını vermek için ortaya çıkması gerekiyordu. Bu kişi de ben oldum ve Youtube’de erkek dünyasını anlatmaya başladım. Bu dönemde zaten ilişki koçluğu yapıyordum ama tanınan biri değildim. Youtube videolarını çekmeye başladıktan sonra hızlı bir büyüme oldu ve ciddi bir kadın kitlesi beni takip etmeye başladı. Burada esasında iyi niyetimi ve samimiyetimi de gördüler. Sonra da bir etkileşim başladı. Kitaplarım daha çok okunmaya başladı, yurt içinde ve yurt dışında seans sayılarım arttı.

FEMİNİSTLERDEN TEHDİT ALIYORUM.

Tepki de aldığınız oluyor mu?

Olmaz mı? İşin ilginç tarafı tepkiyi erkeklerden değil kadınlardan alıyorum. Feminist kadınlardan… Yaklaşık 40 kadından tehdit aldım. Savcılık şikayetlerim var.

Bu çok ilginç…

Evet kesinlikle… Sosyolojik olarak kimse bunu düşünmez. Beni erkekler tehdit etmiyor, kadınlar ediyor. Feminist ve birazcık da mafyatik bir kadın kitlesi var. “Döveriz. Yakarız. Bana bak, haddini bil biz erkeklerden daha fenayız.” diyen bir kitle var. Bunu özellikle paylaşmak istedim çünkü insanların bunu bilmesi lazım. Türkiye’de erkekten çok daha maskülen bir kadın kitlesi var, külhanbeyi gibi dolaşan, ancak bunu hiç kimse konuşmuyor, dile getirmiyor. Ankara’da bir imza günü yapmıştık, imza günü dönüşü çok ciddi tehditler aldım. “Biz oradaydık, istesek seni döverdik, dövmediysek sen şanslısın” gibi tehditler… Hatta bu kadar da değil, “Hem saldırırdık, hem de mağduru oynardık. Hoca bize şöyle dedi biz de saldırdık, derdik” gibi tehditler… “Kadın her zaman mağduru oynayabilir sen hiç merak etme” gibi yazılı mesajlar çok aldım ve alıyorum. Ben bunları yaşamasam buna inanmazdım. Bire bir yaşadığım için de Türkiye’de sosyolojik açıdan bazı kadınların ne kadar erkeksileştiğini gözlemleyebiliyorum. Yanımdakiler de yaşıyor ve şaşırıyorlar. Bu inanılmaz bir olay.

Size kızma nedenleri ne, ben bunu tam anlayamadım.

Bunu önce ben de anlayamadım. Bunların hedefinde olduğumu da yıllar sonra fark ettim. Şöyle bir mantıkları var, ”Sen kadınlara şöyle yap, böyle yap derken yanlış yapıyorsun, çünkü aslında erkeklerin bizim için mücadele etmesi lazım. Biz hiçbir şey yapmak zorunda değiliz.” gibi bir yaklaşım benimsiyorlar.

Bu saldırganlık ve erkek düşmanlığı bir çeşit yara mı aslında?

Genelde babadan nefret eden erkekten nefret ediyor, erkekten nefret eden de erkek dünyasını anlatandan nefret ediyor. Genel olarak karşı cinse yönelik bir nefretleri var. Bunu her geçen gün daha iyi anladım, gözlemledim.

Bu durumu siz nasıl okuyorsunuz pekiyi?

Bu dişi enerjinin erilleşmesi, maskülenleşmesidir. Çok sıradan bir laf var. “Erkekler kadın gibi oldu, kadınlar erkek gibi oldu” deniliyor. Bu yorumu her yerde duyuyoruz. Benim bahsettiğim böyle bir şey değil. Bazı kadınların tamamen erkeksi bir şekilde, “Ne oluyor lan? Alooo yakarız orayı…” gibi racon kesmelerinden bahsediyorum. Böyle kadınlar da bize ilişki bulamıyorum diye geliyor.

NESİLLER GİTTİKÇE KADINLAR DAHA DA MASKÜLENLEŞECEK, ERKEKLER DAHA EZİLEN TARAF OLACAK.

Z kuşağı kadınlarını nasıl yorumluyorsunuz?

Z kuşağına ben dikkatli bakıyorum. Son derece dominant kızlar var. Erkek ben ne istersem onu yapar diyen bir kız kitlesi var. Bire bir benim danışanlarım öyle. Nesiller gittikçe kadınlar daha da maskülenleşecek, erkekler daha ezilen taraf olacak. Ben bunu görüyorum. 20 yaşındaki bir çocuk ilişkiye uyum sağlayamıyor. Bunu erkekleri savunmak maksadı ile söylemediğim belli zaten. Ben kadınlara erkekler konusunda bin tane tüyo verdim.

Erkekler bu konuda kaygılarını dile getiriyor mu?

Sırtlanlar değil de alfa erkekleri, ”Ben ilişki yaşamam, çünkü kız arkadaşımdan dayak yiyorum.” diyor. “Psikolojik anlamda bana sert yaklaşıyor, ben kaçacak yer arıyorum” diyen erkek danışanlarım var. “Ben yalnızlığı tercih ediyorum.” diyor adam bu yüzden.

ERKEKLER ŞU ANDA İLİŞKİDEN KAÇIYOR, DAHA DA KAÇACAK.

Bu durumda gelecekteki ilişkiler konusunda öngörünüz nedir?

Ben bu işe başladığımda, çok yoğun ilgi gösteren, evlilik muhabbeti yapan bazı kötü niyetli adamlar var, bunlara inanmayın diye girdim. “Bu ilgi sahte olabilir” demeye çalıştım. “Tuzağa düşmeyin” dedim. Benim çıkış noktam burası. Bana “Allah razı olsun” diyen çok mesaj geldi. Fakat gelinen noktada çok hızlı bir şekilde jenerasyonlar değişiyor. Z kuşağından sonra gelen bir de Alfa kuşağı var. Onlar çok başka kafalar. Onlar çok başka bir dünya yaratacak. Onların büyüten anne babalar çok farklı, ilişki anlayışları çok farklı. Dolayısı ile bugünkü kitlenin yaratacağı değişim süreci, ilişkilerde bütün dinamikleri değiştirecek. Erkekler şu anda ilişkiden kaçıyor, daha da kaçacak.

Yapılan bir araştırma var, 1950 senesine göre bugün erkeklerdeki testesteron hormonu seviyesi yüzde 80 ölçüde azalmış. Gıdalar ve kimyasallar bunun en önemli nedeni olarak gösteriliyor. Zaten o eski erkek enerjisini göremiyoruz günümüzde. Testesteron hormonu ile bunu özellikle ortadan kaldırıyorlar. Bir de 92 senesinde Stanford Üniversitesinde yapılan bir araştırma var. Dünyada ticaretin iyi bir şekilde ilerlemesi için erkeklerin de kadınlar kadar mutlaka alışveriş yapmaya özendirilmesi gerekir deniliyordu. Normalde bir erkek için AVM gezmek ya da mağaza alışverişi kabustur, ben bir kazağı alır 5 dakikada çıkarım mesela. Son yıllarda ‘Metroseksüel erkek’ kavramının yaratılmasının da bu ticari çarkın parçası olduğunu düşünüyorum.

 

Sizi psikologlardan ayrı tutan tarafınız nedir? Danışanlarınız neden size geliyor?

Marmara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesinden mezun olduğumda dört sene psikoloji ve sosyoloji okuduk. Yurt dışında yüksek lisans yaparken, ilişki koçluğu eğitimi de aldığımda, ilişki koçluğunun farkını hemen gördüm. Psikolog, terapist ya da psikiyatrist çok derin bir şekilde kişinin travmalarına, ruhsal durumuna, aile yapısına iner ve o kişiye mercek tutar. Ama ben kişinin ilişkisine ve birlikte olduğu partnerine mercek tutuyorum. İlişkilerde objektif bir bakış açısı gerekiyor, ben de onlara yöneliyorum dolayısı ile kişilerin travmaları benim işim değil.

Kaç danışanınız oldu bugüne kadar?

14 bin kişiye ulaştık. Bunların da yüzde 90’ı kadın.

Kadınların ve erkeklerin en çok şikayet ettiği konular neler?

Kadınlar en çok ilgisizlikten şikayet eder. Bu ilgi konusu bizim ülkemizde çok yoğun bir konu.

Sadece ilgi bir ilişkiyi beslemeye yeter mi?

Sadece ilgi ve sevgi yeterli değil tabi ki. Entelektüel paylaşım, uyum, birlikte gülmek, birlikte eğlenmek, birlikte gezmek… Bunlar çok önemli…Ama geçmişten gelen sevgi açlığı varsa bir insanda, sürekli bu açlığın üstüne gider. Benim Türkiye’de çalıştığım vakaların yüzde 92’sinde baba travması var. Burada sosyolojik bir gerçeğe doğru gidiyorum ben, sürekli karşıma ülkesel, sosyolojik rakamlar çıkıyor. Bir anket bile bin kişi ile yapılıyor, bende ise 14 bin kişi var ve ben bu vakaların hepsinin datasını tutmuşum.

KADINLARIN YÜZDE 92’Sİ ERKEKLERE KARŞI NEFRET İÇİNDE! BUNUN SEBEBİ DE BABA TRAVMASI.

Pekiyi bu yüzde 92’lik kısımda baba travması olması ne anlama geliyor?

Kadınların yüzde 92’si erkeklere karşı nefret içinde, bunun sebebi de baba travması. O baba ya kötü davranmış ya sevgi vermemiş ya da daha kötüsü, taciz etmiş. Bunlar hepsi çok travmatik durumlar. Sonuç olarak sadece yüzde 8’lik bir kısım kadın, samimi olarak baba sevgisinden bahsedebiliyor. Tablo böyle olunca da şunu anlıyoruz: İlgi ilişkiyi beslemez ama böyle bir baba travması varsa, kadın da ‘adam ben sevsin’ istiyor. Baba travması çok ciddi bir konu ve biz bunun kabullenilmemesi aşamasındayız henüz.

Neden kabullenmekte zorlanıyorlar?

Çünkü bizim toplumumuz yüzleşemiyor. Kendi ile ilgili gerçeklerle yüzleşemiyorlar.

Yüzleşmek nedir?

Biz bir seansta danışana sorarız. “İlk isteğin ne bu ilişkide” deriz. Evlilik mi, birlikte yaşamak mı, adamı domine etmek mi? Kadınların büyük bir kısmı son maddeyi ister ama söyleyemez. “Hayır ben dominant değilim” der ama aslında ilişkiyi kendisi yönetmek ister, erkeğin bütün ipleri kendi elinde olsun ister, dışarı çıkarken kendisinden izin alsın ister, güç kendinde olsun ister ama bunu kendisine bile itiraf edemez. Daha kendi ilişkisinde ne istediğini kabul etmeyen insanlar var. Bunun cinsel boyutu daha derin. Cinsel anlamda kendi fantezileri ile yüzleşemiyor ve bunları sürekli dibe itiyor. Farklı bir cinsel tercihi var mesela, ki günümüzde bu gayet normal bir şey. Ama gerek toplumsal baskıdan gerekse laf edilir düşüncesi ile kişi cinsel tercihi ile yüzleşemiyor. Dolayısı ile her şey yüzleşme ile başlar.

Dizilerde verilmeye çalışılan mesajları nasıl yorumluyorsunuz?

Her şey Aşk-ı Memnu dizisi ile başladı. O dizi bence mihenk taşı oldu ve benim gördüğüm ve danışanlarımdan duyduğum şu ki, dizi hala reyting alıyor. O dizilerin çok şeyi değiştirdiğini düşünmekteyim. Bir makas değişimi gibi başka bir yöne doğru gittiğini düşünüyorum. Toplum başka bir şey gördü bu dizilerde. Aşk-ı Memnu dizisinin yayınlanmaya başladığı dönemde İtalya’daydım, bu yüzden çok analiz edemedim. Ama çok iyi bir kadro var ve bu dizinin izlenmesi isteniyor belli ki. Orada bir şeyler empoze edildi, ama ne empoze edildi bilmiyorum. O diziden sonra başka diziler de onu takip etti.

ÇOK FAZLA AKRABA İLİŞKİSİ VAR.

Ben yaptığım işlerde çok fazla akraba ilişkisi gördüm. Konuşulmayan bir konu da bu, Türkiye’de! Bahsettiğim akraba evliliği değil, akraba ilişkisi ve bu normalleştirilmiş. “Benim sadece kuzenim, kardeşim değil.” diyor ve bunu akraba ilişkisi olarak görmüyor. Böyle çok sayıda vaka çıkıyor benim karşıma. Bu dizi onu da yakaladı bence. O dizi toplumun bir aynasıydı. Zaten aksi olsa izlenmezdi.

TÜRKİYE ATAERKİL DEĞİL, ANAERKİL BİR TOPLUM!

Asmalı Konak ve İstanbullu Gelin dizilerinde ve onları takip eden pek çok yapımda biz ayrıca dominant anneleri gördük. Dominant bir annenin oğlunu nasıl kontrol ettiğini ve gelinine nasıl her sorumluluğu yüklediğini izledik. Bunlar da çok izleniyor. Çünkü Türkiye ataerkil bir toplum değil, anaerkil bir toplum. Çok net söyleyeyim. Özellikle Anadolu’da kadın ne derse o oluyor. Adam dışarıda sert erkek, ama evde kadın ne derse o oluyor. Bu şehirde de böyle, köyle de böyle, kasabada da böyle… Bu diziler bu yüzden tutuyor. Dizilerde de hep anne,” O kız olmaz bizim ailemize uymaz” deyip karar veriyor, baba genelde kenarda sessiz kalıyor. Bu yüzden kadınların yönlendirdiği çocuklar onlar. Bu sebeple de Türkiye dışında dünyada gelin kaynana programı yok. Türkiye’de bu programlar reyting rekorları kırıyor. Kaynana ve gelin ekranda didişiyor, oğlan da kenarda kalıyor.

Benim baktığım ve yorumladığım yer tamamen gerçeklerden ibaret. Elimde vakalar, seansla var. Benimle mezara gidecek anlattıkları. Toplumda dolayısı ile bazı şeyleri çok net gören biriyim.

Bu dizilerde verilen entrika mesajlarının sonu nereye varacak?

Herkes kafayı entrikaya taktı, bu çok iyi bir şey değil.

MİLENYUMUN İNSANLIĞA YAPTIĞI BİR ŞAKA SOSYAL MEDYA! 

Bu soru eminim size çok sorulmuştur ama ben yine de sormadan geçemeyeceğim. Sosyal medyanın kişiler ve ilişkiler üzerindeki etkisi nedir sizce?

Sosyal medya sağlıklı bir zemin değil, bir illüzyon. Filtreler var, verilen pozlar, gösterişler var. Dünya genelinde de bu böyle. Milenyumun insanlığa yaptığı bir şaka sosyal medya! Çünkü orada herkes birilerinden beğeni almak, takdir almak, dikkat çekmek için yarışıyor.

Kadınlar mı erkekler mi daha çok DM’den mesaj atıyor?

Kadınlar bence daha çok mesaj atıyor. Biz eskiden kovalardık. Ben 20’li yaşlarımda sırtlandım. Baya çapkınlık yapmaya çalışan biriydim, dolayısı ile çok kız kovalardım ama bugün artık devir çok değişti. Kadınlar çok rahat hayranı olduğu bir adama mesaj atıyor. Normal bu, kadın da mesaj atabilir, ama asıl sorun artık çok kolay ulaşabiliyor olunması. Haliyle birisi oltaya takılıyor, düşüyor.

Cinsel açıdan toplum hangi aşamada?

Cinsellik eskiye göre çok daha kolay bir hale geldi. Bir tüketim oldu.

RUHSAL TATMİN CİNSELLİĞİN ÖZÜDÜR.

Kolay hale geldi ama insanlar cinsel açıdan mutlu mu?

Kesinlikle değiller. Çünkü cinsellik sadece bedensel bir olay değildir. Ben onun için Youtube kanalımda sadece ilişkiler değil, spiritüel videolar da paylaşıyorum. Ben ruhu da beslemeye çalışıyorum. Bedeni beslersiniz önemli değil ama ruh aç kaldığı zaman hep bir şey eksik, hep bir şey huzursuzdur içinizde. Onun adını da koyamazsınız. “İçimde bir şey var beni huzursuz eden, ne olduğunu bilmiyorum” diye tarif ederler. İşte o eksik olan şey RUH. Ruhsal tatmin cinselliğin özüdür. Bunun olabilmesi için de cinsellik öncesi karşı tarafla iyi bir tanışma, kaliteli vakit geçirme, ölçmek biçmek ve ruhsal anlayışının olup olmadığını anlamak gerekiyor. Bu nasıl olur? Önce insanın kendini tanıması ile. Kendileri ile yüzleşmesi ile olur. Kendini tanımayan bir insan kimin ona hitap edeceğini asla bilemez. Cinsel anlamda ne istediğini bilmiyor, neden zevk alacağını bilmiyor. Daha biz bu aşamalardayız, kendini tanımayan insanlar var.

ÖLÇÜSÜZ BİR ŞEKİLDE HİÇ TANIMADAN, ETMEDEN YAŞANAN CİNSELLİK RUHUNDA BİR YARA ORTAYA ÇIKARTIR VE BU RUHSAL YARADIR.

Bazıları şöyle bir hata yapıyor. Ayrılıyor ve hemen ardından sosyal medyada biri ile tanışıyor, bir hafta sonra başka biri ile tanışıyor,  bir hafta sonra yine biri… Gecelik ilişkiler… Hepsi ile cinsellik yaşıyor. Eleştirmiyorum, herkes istediğini yaşayabilir, fakat bir eksiklik hissediyor. “Ben neden mutlu olamıyorum?” diyor. Sürekli hiç tanımadığın insanlarla cinsellik yaşıyorsun. Cinsellik bir enerji alışverişidir. Cinsellik yaşadığınız insanın tüm travmalarını, endişelerini, üzüntülerini alırsınız. Sonra üstümüzde bir yük oluşur ve bu yükün adını veremezsiniz. “Bende neden bu kadar ağırlık var?” dersiniz. Belki de bu yükü yine cinsellikle sonra bir başkasına aktarırsınız. Ruhunuz ezilir. Ölçüsüz bir şekilde hiç tanımadan, etmeden yaşanan cinsellik ruhunda bir yara ortaya çıkartır ve bu ruhsal yaradır. Bedende olan her şey ruhla ilgili artık! Ruhumuzdaki sıkıntılar bedenimizde de bazı şeyler yaratıyor. Bu, mutsuzluk nedeni aynı zamanda. Ölçüsüz yaşayıp sonra, ”Ben mutlu olamıyorum” diyor insan. Olamazsın! En önemli kişiyi kaçıyorsunuz çünkü. Kendini… Ruhunu ıskaladın!

Pekiyi bunu düzeltmek için ne yapmak gerekir?

Durmak. Kişinin kendi ile baş başa kalması lazım. Ben ilişkilerde kişinin kendi içinde izolasyonuna, biraz yalnız kalmasına çok önem veriyorum. Onun için bence dinlerde de halvet var. Bu çok önemli bir şey. Müthiş bir terapi. Yalnız kalmak zaman zaman gerekli. İnsan bu şekilde kendini de çözmüş oluyor. Zaten insan kendini çözmek için yollanıyor. Kendisine verilmiş olan bütün o tohumları yetenekleri, becerileri, zaafları, travmaları, ruhundaki yaraları çözmek için yollanıyor buraya. Kendini çözmedikten sonra bütün bulmacaları çözsen ne olur?

BENİM İÇİN BİRİNCİ SIRADA ALLAH AŞKI GELİR.

Aşk sizin için nedir?

Benim dışarıda dindar bir görüntüm yok, bu şekilde bir bakış açım da yok ama Allah’a çok büyük bir aşkım var. Yaratıcı güce… Bütün dinlerden bağımsız olarak konuşuyorum. Dini konuşmuyorum şu an. Biraz daha deist konuşuyorum. Ben çok fanatik bir Allah’çıyım. Doğduğum günden beri O’nu büyük bir ruhsal rehber gibi görüyorum. En savunmasız anlarımda düşecekken beni kaldıran bir güç var. Ben bunu yaşamasam, bana kimse inandıramaz bunu, ama kendim yaşadım. Bana bir din empoze edilmedi, hiçbir zaman. Dolayısı ile benim için birinci sırada Allah Aşkı gelir. Dertleşiyorum, o beni anlıyor, ben onu anlıyorum, iletişimimiz var çok şükür. Ona kavuşma düşüncesi beni heyecanlandırıyor.

2017 yılında Gecede Saklı Yalnız Aşklar romanı ile satış rekoru kırdınız. Ardından kaç kitap geldi?

Dokuz kitabı tamamladım.

Adil Yıldırım ile İtiraf Show turneniz de başlıyor yakında. Rotanız nedir?

8 Nisan’da İstanbul’dan başlıyoruz. Zorlu Türkcell Platinum sahnede olacağız. 15 Nisan Manisa, 26 Nisan Antalya, 27 Nisan Denizli…

Minik bir tüyo verebilir miyiz şovun içeriğine dair?

Burada şöyle bir mantık var, yüzleşme. Öncelikle ben kendi hikayemi anlatıyorum. O kadar insana akıl verirken ben neler yaşadım, onları anlatıyorum. Çünkü insanlar bunu soruyor, dolayısı ile yüzleşme benimle başlıyor. Sonra da seyirci ile iletişim başlıyor. Tamamen spontane bir şov. Her şov farklı, hepsinde hikayeler farklı. Benim ruhumu en çok doyuran şey şu anda sahne. Benim için müthiş bir terapi oldu.

Leave a Reply